7 Aralık 2011 Çarşamba

(R)est of My Life



        Uçak 20 dakika gecikmeli olarak pistin başına geldiğinde, kalbimin atış hızı beni inanılmaz rahatsız ediyordu. Küçücük pencereden dışarı baktığımda yeni doğan günün ilk ışıklarını görebiliyordum. Dünya dönüyor, hayat devam ediyordu; ama sanki ben sıkışıp kalmıştım şu minicik beyaz kuşun içinde! Pilot hiç aşina olmadığım bir dilde anonsunu yaptığında artık zamanı geldiğini anlamıştım. Hemen ardından motorlar çalışmaya başladı, ağır hantal demir yığını yayından fırlayan ok misali hızlandı hızlandı hızlandı ... İşte o an farkettim; ben uçaktan korkuyordum! Hem de hiçbir şeyden korkmadığım kadar. Atatürk Havalimanı penceremin önünden bir film şeridi misali geçip gidiyordu. Aklımda dolaşan binbir kötü düşünceyle gözlerimi kapattım. Bedenim koltuğa yapışmış, ellerim sıkı sıkı kemerimi turuyordu. Derken tüm vücudumda bir hafiflik hissettim; anında gözlerimi açtım. Bir zamanlar sevmediğim şehir İstanbul ayaklarımın altındaydı, bense kuş olsam dahi yükselemeyeceğim yüksekliklere doğru çıkıyordum.

        İlk binişim olmamasına rağmen ben uçaktan korkuyordum. Kim ne derse desin ya da kim ne düşünürse düşünsün ruhu binlerce feet yükseklikte uçurmak bana göre değildi. Koskoca dünyada minicik olduğumu hissetmek ürkütücüydü. Şimdi geriye kaldı iki uçak yolculuğu daha; biri cuma günü Cannes'dan Paris'e, diğeri pazar günü Paris'ten İstanbul'a !

        Daha şimdiden herşeyi çok özledim !

P.S-1: Fransız şarabı isteyen el kaldırsın :)
P.S-2: Olmm burda şaraplar votkalar viskiler çok ucuz laan :) ortalama 5-15 Euro'ya satılıyooo (12-36 TL)

2 yorum:

  1. hım, şwy ben şarap istebilirim.
    bu arada o son yazından sonra hergün bloguna baktım döndü mü yoksa cidden son yazısımıdı diye :)

    YanıtlaSil
  2. ohh demem için 2 uçak yolculuğu daha kaldı :)
    bu arada şarabı not aldım ;)

    YanıtlaSil