30 Ağustos 2011 Salı

(D)udak Payı


        Tam dudağının kenarına bırakmıştım sevgiyi, ayrılık habercisi olduğunu bilmeden

        O yüzdendir ki dudak payı bırakırım artık hep, korkarım tadı damağımda ölmekten


26 Ağustos 2011 Cuma

(C)ümle

       
        Hep bir şeylere sevdalanmakla geçiyor ömür. Mesela sevgiliye yazılıyor en güzel cümleler, O'na hasret oluyor karanlık geceler. Elinin teri, bedeninin kokusu, dudağının kenarı, kalbinin ritmi, sürüp gidiyor O'na yazılan kelimeler. Yakınınızda tam dibinizde oluyor ya da binlerce kilometre uzağınızda kalıyor. Yanındayken söyleyemediğiniz cümlelerinizi, uzaktan fısıldıyorsunuz kulağına. Biliyosunuz ki O duyar, O hisseder, yıldızlar iletir O'na söylemek istediklerinizi, aynı gökyüzü altında farklı yerlerde uyurken hissedersiniz aynı Yıldız'a, aynı Ay'a  baktığınızı. Nereye baksanız O'nu görürsünüz, sokaktan geçen insanların yüzünde O'nu bulursunuz, arkadaş muhabbetlerinden durmadan O'ndan bahseder, O'nu anlatırsınız. Duyduğunuz bir ezgide, denizin iyot kokusunda, rüzgarın uğultusunda, kapı gıcırtısında, mesaj sesinde hep O gelir aklınıza. En umulmadık zamanlarda sevginiz dolup taşar göğüs kafesinizden dışarı, sokağa çıkıp bağırmak istersiniz cümle alem duysun diye O'na olan sevginizi, ama yapamazsınız. Hep birşeyler gizlidir. Siz gizli yaşamaya mahkumsunuzdur. O ne der, bu ne der, insanlar ne der diye düşünmek sizin boynunuzun borcudur. Ayrıntılara takılmadığınız sürece mutlu mesut yaşayıp gidebilirsiniz, ama ayrıntılar da önemlidir.

Kimi insanlar da bir ada'ya, rüzgar'a, güneş'a, ay'a aşık olur. Onsuz yapamaz. Ruhuna yapışmıştır adeta. Ne zaman aşkıyla buluşsa; kendinden geçer, kendini kaybeder. Tıpkı "İncir Reçeli" filminde denildiği gibi:

"Bana bi'şey sevme hakkı vermediler, ben de incir reçelini sevdim."

23 Ağustos 2011 Salı

(B)ozcaada

    
        Onunla ilk tanışmamız bundan 10 yıl önce, 2001 yılının Haziran ayında, bir dergi sayfasında gerçekleşti. Masmavi engin Ege Denizi üzerinde; kurumuş sapsarı otları, kel tepeleri ve bomboş tarlalarıyla tüm ilgimi bir anda kendi üzerine çekmeyi başarmıştı. İsmi, fotoğrafta gördüğüm görüntüyle o kadar uyumluydu ki, kim Ona bu adı vermişse çok doğru bir karar vermiş diye düşündüm.
        O yaz annemleri kandırıp Ada'ya ilk ziyaretimi gerçekleştirdim. Daha iskeleden iner inmez gördüğüm manzara içimde değişik duygular uyandırmıştı; İki katlı eski Rum evleri, maviye boyalı panjurları, birbir çeşit renkte çiçekleri, sulu sulu çavuş üzümleri ve tabiki şarabı... Aşık olmamak elde değildi. İşte Bozcaada'ya olan ilk aşkım o zaman gerçekleşti.
        Ada'da kaldığımız üç gün boyunca keşfetmedik koy bırakmamıştık. Favoriler arasında Ayazma, Habbele ve Akvaryum koyu ilk sırayı çekiyordu. Ege Denizi ortasında sapsarı kumsalları ve berrak soğuk suyunu görünce bir kez daha anlamıştım; burası benim vazgeçilmezim olacaktı.
        Ayazma Ada'nın en ünlü plajıydı. Adadaki tek minibüs hattıyla gidilebilen plaj, hergün kalabalıktı. Denizi buzz gibi, kumu incecikti. Hele bir de deniz gözlüğünüz varsa, Ayazma'da dalıp kumun üzerindeki minareleri ve çeşit çeşit balıkları izlemek oldukça keyifliydi.
        Bozcaada'ya ilk ziyaretimden sonra her yaz birkaç kere gittiğim ve herşeyden kopup kafamı dinlediğim bir mekan haline gelmişti. Hiçbir zaman sevgiliyle gitmek nasip olmamıştı ama en uzun süren ilişkimin bitiminde Ada'ya gelip onu tamamen unutabilmiştim. Benim için tamamen yenilenme noktasıydı. Derdi, tasayı bir kenara bırakıp ruhu ipe asıp dinlendirdiğim bir çıkış noktası...
        Bozcaada'dan bahsedip de rüzgardan bahsetmemek imkansız. Ada rüzgarla o kadar özdeşleşmişki, resmen rüzgarın Adası oluvermiş. Sabah uyandığınızda esen rüzgarın yönüne göre Ada'nın hangi tarafından denize girmeniz gerektiğine karar verebiliyosunuz. Çünkü rüzgar nereden eserse essin, Ada'da muhakkak rüzgarsız bir koy bulunuyor. En sıcak yaz gecelerinde bile Çanakkale Boğazı'ndan Ada'ya ulaşan rüzgar, içinizi titretmeye yetiyor.
        Rüzgardan bahsedip de rüzgar güllerinden bahsetmemek de imkansız. Ada'da 17 adet rüzgar gülü bulunmakta. Çanakkale plakasına itafen 17! Sadece bir tanesinin ürettiği enerji Ada'nın elektriğini karşılamaya yeterken, geri kalan 16 tanesi Çanakkale'yi aydınlatmaya yetiyor. Türkiye'nin ilk rüzgar güllerine sahip. Hepsinin bir ismi var ve hepsi bir kadın ismi; Ayşe, Hatice, Yeşim bunlardan birkaçı.
        Mitolojideki adı: Tenedos. Tenes'in Adası anlamına geliyor. Babası tarafından sandığa kapatılıp denize atılan Tenes, akıntıyla beraber kendini Ada'nın sahilinde buluyor ve burada kendi krallığını kurup Tenedos adını veriyor.
        Mitolojik açıdan başka bir önemi daha bulunmakta Bozcaada'nın. Truva'ya saldıran gemiler Truva şehrinin tam karşısında bulunan Bozcaada'nın arkasına saklanıyor. Gecenin bir yarısı Truva halkı tahta atı şehirlerine soktuktan sonra, tüm gemiler Bozcaada'nın arkasından çıkıp Truva'ya saldırıyor ve koca şehri tarihin tozlu raflarına gömüyor.
        Geçen haftasonu yine Bozcaada'daydım. Bol bol şarap içtim, denize girdim, güneşlendim. Tek eksik yanımda bir sevgili olmamasıydı. Birgün eğer Ada'ya sevgilimle gidebilirsen, O'na küçük bir çocuğun hissettiği şevk ve hevesle tüm Ada'yı anlatacağım. Benim aşık olduğum gibi O'nun da Ada'ya aşık olmasını sağlayacağım. Kimbilir böylece en büyük hayalimi, Ada'ya yerleşme, O'nunla gerçekleştirebilirim. Eski iki katlı bir Rum evine yerleşip Onunla beraber yaşayabilirim. Alt katında işlettiğimiz cafemiz, üst katında evimiz mutlu mesut yaşayıp gidebiliriz.
        Evet hayal kurmayı seviyorum. Hayallerimde Bozcaada hep var. Ne ben O'nsuz yapabilirim, ne de o bensiz.
        Dünya üzerinde yaşayan herkesin bir adası vardır derler; benimki kesinlikle Bozcaada!

15 Ağustos 2011 Pazartesi

(A)dak

       
        Sana adanmış şarkılarım var benim. Ne zaman bir iki sözünü mırıldansam, ne zaman melodisinden bi kuble duysam, hep sen gelirsin aklıma. Belli bir kalıba sığdıramam seni; ucu yok bucağı yok, dünü yok yarını yok, sesi yok sözü yok...

        Sana adanmış şarkılarım var sadece. Yüreğime işleyen, kelimelere sığdıramadığım sözlerim benim o şarkılar. En can alıcı sözler onlar... Zaman zaman beni güldüren, eğlendiren; kimi zaman da gözyaşlarıma karışıp yanağımdan süzülen...

        Sana adanmış şarkılarım var benim. Gecenin biryarısı seni özlediğimde, koynuma alıp uyuduğum, öpüp kokladığım, en ateşli sevişmeleri yaşadığım, sonra sarılıp uyuduğum şarkılarım.

        Sana adanmış şarkılar! Sigara gibi bağımlılık yapan, alkol gibi elimden düşmeyen, gece gibi sessiz, sakin ama bir o kadar da gururlu şarkılarım var benim.

        Bu gece de kulağıma çalındı o şarkılardan biri...
     
        Nefes alamıyorsan
        Açıklayamıyorsan
        Tutunamıyor
        Kanatlanamıyorsan
        Ve artık başaramıyorsan,
        Olsun, olsun varsın şimdi uyu
        Biraz uyu
        Kurşuna dizilmiş yalnızlığın yanına uzan
        Ve biraz uyu ...