24 Kasım 2014 Pazartesi

(D)octor Who

        


        İlk görüşmeye başladığımızda bundan tam dört yıl önceydi. Basit arkadaşlık edinme sitelerinden birince tanışmıştık. Birkaç mesajlaşmadan sonra MSN'e ekleme ve ordan muhabbete devam etme dönemiydi. biz de bu döneme ayak uydurup, birkaç mesajlaşmanın ardından MSN'e eklemiştik birbirimizi. O kadar tatlı ve devamlılığı olan bir muhabbet gelişmişti ki aramızda, her akşam konuşmadan yapamaz olmuştuk. Birbirimize o kadar uzaktık ki, Türkiye'nin iki farklı ucunda yaşıyorduk ama umut her zaman vardır; bir ay sonra İstanbul'a geliyordu. O yüzden biz de muhabbetimize hız kesmeden devam ederken bir yandan da görüşeceğimiz günün hayalini kurar olmuştuk. Birbirimize öyle çok benziyorduk ki; hayallerimiz, dualarımız, isteklerimiz hep öyle ya da böyle ortak çıkıyordu. Keyif alıyorduk birbirimizle konuşurken. 
        Daha sonraları kamera açıp muhabbet etme dönemimiz başladı. Aramızda bir kere bile cinsellik geçmeden sadece kamera önünde saatlerce mimiklerimizi izleyerek muhabbet ediyorduk. Farketmeden, ondan hoşlanmaya başlamıştım bile. 
        Gel zaman git zaman biz bir ayı devirdik ve sonunda O İstanbul'a geldi. Geldikten iki gün sonra Taksim'de buluşup birşeyler içmek için Nevizade'ye gitmeye karar verdik. Böylece uzun zamandır bitmek tükenmek bilmeyen muhabbetimize canlı kanlı karşı karşıya oturarak devam edebilecektik. Nitekim öyle oldu da, keyifli ve bol muhabbetli bir gece geçirdik. Diz dize oturduk ama asla kendimize çizdiğimiz imajın dışına çıkıp muhabbetin içine cinselliği sokmadık. 
        Gecenin sonunda ayrıldığımızda kalbim daha yeni normal ritmine dönmeye başlıyordu, ben bu adama fena vuruluyordum! Gençliğin getirdiği heves, uzun zamandır muhabbet etmenin hafifliğiyle O'na mesaj yolladım. Ondan çok hoşlandığımı ve güzeş bir gece geçirdiğimi söyleyerek. Beklediğim cevap çok gecikmeden telefonuma geldiğinde, mesajı açmak için bir dakika bile tereddüt etmedim. Okuduğum mesaj benim beklentilerimin çok ötesinde tamamen hayal kırıklığı içeriyordu. O aynı ilgiyle bana yaklaşmıyor, sadece arkadaş kalmak istediğini söylüyordu. 
        Mesajı okuduğumda tüm bedenim uyuştu; kalbimin kırıldığını, sadece platonik olduğumu hissettim. Yiğitliğe bok sürmemek açısından hemen mesajına cevap yazdım; hoşlandığım biriyle arkadaş kalmamın hatta konuşmaya devam etmemin pek mümkün olmayacağını, kendine iyi bakması gerektiğini ve hoşçakalmasını söyledim. 
        Bir ay boyunca gece gündüz konuştuğum adamla kurduğum hayal İstanbul'a geldiği ve görüştüğümüz ilk gün yokolmuştu. Unutmak belli bir zaman aldı ama bir yerden sonra hepsi kalbimin derinliklerine gömüldü. Ne zaman bir yerde fotoğrafını görsem, ne zaman aklıma gelse hep kalbim sızladı, içimde kalmış bir dilek olarak yüreğime asılı kaldı. 
        Ta ki dört yıl sonra Onunla tekrar konuşmaya ve görüşmeye başlayana kadar ...


16 Ekim 2014 Perşembe

(C)ivil Wars - Dust to Dust



Yıllar yıllaar sonra tekrar karşıma çıkan adama ...

Gözlerin değil,
Söylediklerin değil,
Kahkahan değil seni ele veren,
Yalnızsın işte,
Yalnız kalmışsın uzunca bir süre ...
 
İnce maskenin altında rol yapıyorsun,
Söylediğin tüm o mükemmel repliklerin
Kandırmamışlar beni
Yalnız kalmışsın sen, çok uzun bir süre ..
 
Etrafına ördüğün duvarlarının içine al beni,
Bir kibrit çakarız sönene kadar yakarız,
Bırak tutayım elini ve dans edelim kıvılcımların etrafında,
Önümüzde,
Tozlar dumana katılırken ..
 
Başını dik tuttun,
Kavganı verdin,
Yaralara göğüs gerdin,
Zamanını doldurdun.
Dinle beni!
Yalnız kaldın sen, uzunca bir süre ...
 
Etrafına ördüğün duvarlarının içine al beni,
Bir kibrit çakarız sönene kadar yakarız,
Bırak tutayım elini ve dans edelim kıvılcımların etrafında,
Önümüzde,
Tozlar dumana katılırken ..
 
Beni yansıtan bir ayna gibisin,
Birini tanımak için başkası gerekir, ben olayım o kişi
 
Yalnız kalmışsın,
Yalnız kalmışsın; fazlaca
 
Yalnız kalmışız,
Yalnız kalmışız, uzunca ...

21 Eylül 2014 Pazar

(B)oş Şişe

 
 
 
Hatırla beni..
ışık almayan odalarda,
kirletilmiş yataklarda,
eskimiş kıyafetlerde,
kokusu sinmiş bedenlerde,
şarapla dökülen kelimelerde,
anlamlı bakan gözlerde,
dudak kenarına bırakılan öpücükte,
bacak arasında dolaşan ellerde,
yüzünü okşayan parmaklarda,
teninde gezinen dudakta,
tek bir vücut olmanın eşsizliğinde,
zevkin doruklarında,
kanatsız uçmanın zirvesinde,
keyif için yakılan sigaranın dumanında,
aynı nefesi solumanın heyecanında,
yeniden arzulamanın şehvetinde,
bizi durmadan izleyen kedinin gözlerinde,
ama en çok da;
o pencere pervazında unuttuğun şarap şişesinde hatırla beni.

19 Eylül 2014 Cuma

(A)ntik Acılar


       
 
        Bazı acılar vardır sadece acı olarak kalır ve bize kattıklarıyla değer kazanır. Kalbimizde hep bir yara kabuk bağlar, başka biri gelip dokunduğunda kanar. Narindir, kırılgandır bir yanımız ama hep çok iyi saklarız. Kimselere göstermeden kuytu köşelerde ve karanlık gecelerde hatırlarız onları. Bazen bir bakışla çıkar gelir karşımıza, bazen de bir duruş anlatır her şeyi. Kimi zaman en ufak bir dokunuş, kimi zaman rüzgarla gelen bir parfüm kokusu hissettirir o acıyı bize. En büyük aşkların temelini bu acılar oluşturur. Acıdan geçmeden şarkılar bile eksik kalırken, biz nasıl tam olmayı becerebiliriz ki? Bu yüzdendir ki acılar unutulmaz, unutulsa insana hiçbir değer katmaz.