30 Kasım 2012 Cuma

Bir Erkeğe Son Mektup



Sızıyorum sola yatmış eski bir teknenin tahta güvertesinden denize doğru ağır ağır,
Deniz tedirgin, hava bozuk, karşı iskele boş
Sessizlik gürültüyü boğar vaziyette
O an uyandım ! Ve anladım, sen en kısa rüyaydın.
Utandım kendimden, seni sakladığım çekmecemden çıkarttım
Usulca öptüm, sonra gecelerce okudum
Kıvırdığım sayfalarını, altını çizdiğim organlarını, içimden geçirdiğim her bir kelimeni düşündüm.
Sevmiştim delikanlı gibi seni !
Unutmamak için, hissetmek için en önemlisi de huzurum için sevmiştim seni ben
O gün bugün başka vücutlara kaçamadım hiç
Dudağımda dudağının lekesi, koridorlarımda hep aynı el izi
Bedenimde özlemenin verdiği takatsizlik hissi
Belki gelirsin diye içimde hep o, kapı ağzı beklentisi..
Bil diye söylüyorum;
En çok giriş kattaki, iki odalı o evde sevdim ben seni
Tuttum yakasından, içime çektim duvara yansıyan gölgeni
Göğsüme vura vura öptüm ben ellerini
Tenimin hiç güneş görmeyen yerlerine götürdüm seni
Sense evinin en kuytu yerinde öptün beni
Girdin içeri hiç perdelerini çekmeden dağıttın o bedeni
Sonra acı çekmeyi ezberlettin sanki kolaymış gibi
Okuttun bana ''yolun yarısı '''diye başlayan Otuz beş yaş üstü tüm şiirleri
Yolun yarısına gelmeden dönüp arkana bakmamayı öğrettiğin gibi
Ki eminim bağbozumlarında başka başka tenleri terlettin
Sen gittin, ama beni dudaklarında günlerce beklettin
Ardından “ bir kapısı olmalı her insanın “ dedim;
Bazen önünde durup ağlaya bilmeli,
Bazen de zillerine basıp neşeyle kaçabilmeli,
Ama kederi, aşık olup erken yaşta öğrenmeli..

1 yorum: