27 Aralık 2011 Salı

(Y)ep(Y)eni (Y)ıl



Yeni yılda her şeyiniz yeterli olsun !


En kötü zamanlarda bile ayakta kalmanıza yetecek kadar
güzelliklerle dolu bir yaşam sürmenizi diliyorum.

Aydınlık bir bakış açısına sahip olmanıza yetecek kadar
güneş diliyorum.

Güneşi daha çok sevmenize yetecek kadar
yağmur diliyorum.

Ruhunuzu canlı tutmaya yetecek kadar
mutluluk diliyorum.

Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar
acı diliyorum.

İsteklerinizi tatmin etmeye yetecek kadar
kazanç diliyorum.

Sahip olduğunuz her şeyi takdir etmeye yetecek kadar
kayıp diliyorum.

Ve...
son "elveda"yı atlatabilmenize yetecek kadar
"merhaba" diliyorum.



Yeni yıl hepinizin gönlüne göre olsun !
Hepinize yeterli olsun !

22 Aralık 2011 Perşembe

(V)ooDoo DoLL



        Herkesin az çok bir kulak aşinalığı vardır bu VooDoo büyüsü olayına, VooDoo bebeklerine. Bezden yapılan, gözleri genelde düğme olan ve sağına soluna hatta istediğiniz her yerine iğne batırılabilen bebeklerdir bunlar. Genel inanışa göre bu yarı sempatik yarı korkunç bebeklere her batırdığınız iğne, nefret ettiğiniz bir insanın canının yanmasına neden olur. Mesela VooDoo bebeğinizin koluna iğne batırırsanız, o insanın kolu ağrımaya başlar, bacağına batırırsanız bacağı ... Son nokta kalbidir! Eğer VooDoo bebeğinizin kalbine iğneyi batırırsanız, nefret ettiğiniz insan ölür!!
      
        Vay anasını dedirtecek bu olay, VooDoo hakkında az çok bilgisi olan insanlar için aynen bu anlattığım bilgilerden ibarettir. Oysa gerçekler bunlar değildir...

        VooDoo; Afrika'da hala geçerli olan dinlerden biridir. Afrika kıtasında yaşayan kabilelerin bir kısmı hala bu dine inanmakta ve dinin adetlerini yerine getirmektedirler. Bu kabilelerde her yeni doğan çocuğun bir VooDoo bebeği yapılır. Din liderleri toplanır, hazırlanmış olan VooDoo bebeğine dualar okur, bir nevi VooDoo büyüsü yaparlar. Bu hazırlanan bebek yeni doğan çocuğun VooDoo bebeği olur ve ömrünün sonuna kadar onun yanında kalır.

        Yepyeni VooDoo bebeğine kavuşan çocuğumuz ömrü boyunca başına gelebilecek her türlü sorunda VooDoo bebeğine başvurabilecektir. Mesela; kolunda her hangi bir ağrı ya da sorun olduğunda VooDoo bebeğine batıracağı iğnelerle kolundaki sorunu düzeltebilecektir. Yani kısacası VooDoo bebeği onun koruyucu meleği olacaktır.

        Farz-ı misal bizim çocuğun VooDoo bebeği bir başkasının eline geçti. İşte o zaman boku yedi! Bebeği kaptırdığı kişi kötü kalpli biriyse ve bizim ufaklığın canını yakmak istiyorsa, tahtalıköye gitmenin zamanı yaklaşmış demektir. Bebeği çalan kişi tek hamlede; iğneyi VooDoo bebeğinin kalbine saplayarak, bebeğin sahibini yani bizim veledi öldürebilir.

        Eğer bizim çocuk VooDoo bebeğini kimseye kaptırmadan hayatını yaşar ve sonuna gelirse, yani ölürse, dini liderler cenaze töreninde tekrar toplanır, ölen çocuğumuzun VooDoo bebeğine dualar okur, büyüler yapar ve sonra bebeği yakarlar. Böylece bir VooDoo bebeğinin daha sonuna gelinmiş olur.

        Afrika'daki VooDoo dinine inanan kabilelerin tek amacı; ruhu bedende taşımak yerine bir bebeğin içine hapsetme ve istenildiği zaman müdahale edebilme düşüncesidir.

        VooDoo o kadar ilgimi çeken bir inanış ki; odamda peluş oyuncakları, duvarımda fotoğrafları, anahtarlıkları, bilgisayarımda duvar kağıtları ve hepsinden öte yaptırdığım ilk dövme ile kolumda taşıdığım ve en sevdiğim dövmem oldu (bakınız yandaki fotoğraf).

        Ben kendi VooDoo bebeğimi kendi kolumda taşıyorum; ta ki ölene kadar!

20 Aralık 2011 Salı

(Ü)zerinize afiyet



        Bir insanı sadece yazdıkları ile az buçuk tanıyabilirsiniz. Kullandığı kelimeler, kurduğu cümleler karakterine dair ipuçları verir. Kelimeleri kullanma gücü olanları takip etmeye başlarsınız. İlginizi çeker yazdıkları, okursunuz, yorum yaparsınız. Gittikçe "taşlar yerine oturmaya başladı" diye düşünürsünüz. Hiç görmemişsinizdir sonuçta. Karakteri hakkında yorum yapmaya da başlarsınız. Bu adam çok duygusal, çok bunalım, çok eğlenceli, çok çok çok!

        Sonra bir gün görürsünüz o uzun zamandır takip ettiğiniz, belki de zaman zaman blogunu okuduğunuz insanları. Onlar hakkında yaptığınız yorumların ya da düşündüğünüz şeylerin kimisi doğru çıkmıştır, kimisi ile yakından uzaktan alakasız.

        Ve anlarsınız; kelimelerin gücü vardır ama tek başlarına değil, kelimeleri kullanmayı bilenlerle tanışarak daha da anlamlı hale geldiklerini görürsünüz.

13 Aralık 2011 Salı

(U)zun Lafın Kısası



          Yol şarkılarım vardır benim. Her yola çıktığımda istisnasız dinlediğim hüzün kokan şarkılardır onlar. Bazısını herkes bilir, bazısını hiçkimse bilmez. Bana özeldir ayrı ayrı her biri. Vurucu cümleleri vardır, alır uçurup götürür adamı yerinden, yurdundan, ailesinden, dostundan... Kelimelerin tek başına anlamları sadedir; ancak yan yana geldiklerinde anlam yüklü olurlar. İşte benim anlam yüklülerimden bazıları ...

1- Aylin Aslım - Kimdi Giden Kimdi Kalan (http://fizy.com/#s/1ajeqd)
" Aslında giden değil; kalandır terkeden"
2 - Pilli Bebek - Olsun (http://fizy.com/#s/1ahs2s)
" Sanki yıllardır uzaktayım ben, özlemlerim hep sessiz derinden"
3 - Gripin - Hiç Gelme Gideceksen (http://fizy.com/#s/1ahw08)
" Kimler geçerken içimden, bir sen vardın melekleri imrendiren"
4 - Athena - Yalan (http://fizy.com/#s/1ai6wo)
" Yalnız kendine inkarın, sadece senden kaçarsın, halin ele verir anlamazsın"
5 - Cem Adrian - Nereye Gidiyorsun (http://fizy.com/#s/12h9te)
" Unut ne yaptı sana, unut ne söyledi, unut ne varsa vazgeçtiğin"
6 - Şebnem Ferah - İstiklal Caddesi Kadar (http://fizy.com/#s/1d78m7)
" Hücreme girdin dokundun hücrelerime, buluttum damladım"
7 - Pamela Spence - Gerçek Hayat (http://fizy.com/#s/1cmrky)
" Bildiğim şeyleri anlatmak istiyorum herkese; sonra deli diyecekler diye korkuyorum yine"
8 - Asfalt Dünya - Beni Severmiş O (http://fizy.com/#s/1ahowf)
" Kalbinde belirsiz bir yolun kuşkusu, titrek sesinde umutların avuntusu"
9 - TNK - Yansın (http://fizy.com/#s/1ry57t)
" Yansın dünyam, düşsün tüm sözlerim, sonuna geldim artık gidişlerin"
10 - Feridun Düzağaç - Cumartesi (http://fizy.com/#s/1ajf3n)
" Bugün orda da Cumartesi mi? Sen de beni benim kadar özledin mi?"
11 - Aslı Gökyokuş - Kırıp Döktüklerim (http://fizy.com/#s/2b6y6m)
" Umutsuzluğu biriktirdim küçük küçük kumbaramda,hayallerim bile başka hayatlardan bozma"
12 - Zakkum - Biraz Uyu (http://fizy.com/#s/1xgw57)
" Kurşuna dizilmiş yalnızlığın yanına uzan ve biraz uyu"
13 - Teoman - Kim (http://fizy.com/#s/1ai68y)
" Ben tutarken nefesimi; ağzından aldığım, ağzımda sakladığım, uçup gitmesin diye"
14 - Emre Altuğ - Neyleyim (http://fizy.com/#s/1ahs9w)
" Şarabı dudağından içip öyle sevmişim"
15 - Mara - Son (http://fizy.com/#s/14s5k9)
" Her gün aşkı yeni baştan yazdım, belki kanım boşa aktı, belki kırmızı bir kurdeleydi kanım"
16 - Seksendört - Şimdi Hayat (http://fizy.com/#s/2b7kla)
" Koşarak kaçtım çocukluğumdan, büyümeyi öğrenemedim hala"
17 - Redd - Prensesin Uykusuyum (http://fizy.com/#s/1ai6pi)
" Ben kimin uydu'suyum, uymadı mı sorgusuyum"
18 - Sakin - Bu Defa (http://fizy.com/#s/1ahe5e)
" Bir defa kalsam yanında, hayat; güzel hikayemde kalınca"
19 - Anima - Yağmurla Gelen (http://fizy.com/#s/1ai8wc)
" Hamurdan çamurdan küçücük insanlar kesin artık ağlamayı, ıslandım yeteri kadar"
20 - Luxus - Yuvasız Kuş (http://fizy.com/#s/1ah56e)
" Dertsiz olan bir insan gece gündüz içer mi? Gece gündüz derdimden içiyorum arkadaş"
21 - Çamur - Sergüzeşt (http://fizy.com/#s/14vhy0)
" Hayatlar içinden hayat seçmişim, hiç birşey farketmez kendimden geçmişim"
22- Vega - Ankara (http://fizy.com/#s/1aicmg)
" Kalanlardan biri ben, arkada bıraktığım sen, kim olduğunu biliyorsan söylesen"

12 Aralık 2011 Pazartesi

(T)NK


İki rayı gibiyiz bir tren yolunun, yakın olması neyi değiştirir son istasyonun ?

11 Aralık 2011 Pazar

(Ş)ehr-i İstanbul


        Bir sigarayı kaç dakikada içersiniz ?
Benim bir dal sigarayı içmem sadece 4-5 dakika sürüyor. Hele de hava soğuksa ve açık havada içiyorsam ortalama 2-3 dakika.
        Peki bu süre boyunca kaç kişi sizden sigara isteyebilir ?
Nice'den Paris'e geçerken uçağı kaçırdım (kaçırdığına sevinen tek insan benimdir sanırım). Aynı gün içinde Paris'e giden başka uçak olmadığı için trene binme fikri çok parlak bir fikir olarak gelmişti aklıma. Interrail planları yaparken bir trenin ortalama ne kadar olduğuna dair az çok bir fikrim vardı; o yüzden ne kadar pahalı olabilirdi ki ! Nice tren istasyonuna vardığımda bu fikrin pek de parlak bir fikir olmadığını trenin fiyatını öğrenince anladım. Bir buçuk saatlik uçak yolculuğu için ödediğim ücret 65 Euro'ydu. Oysa 6 saatlik Nice - Paris treni için 120 Euro ödeyince üzerine bir bardak soğuk su içmek çok daha kolaydı. İstasyonun önünde tren saatimi beklemeye koyulduğumda bir sigara yaktım. Dedim ya; hava soğukken bir dal sigarayı ortalama 2-3 dakikada içebiliyorum. Ve bu 2-3 dakika içinde tam 8 kişi bana "sigaran varmı" diye sordu! Evet Fransa'da sigara pahalıydı (Winston Light 5.70 Euro), ama kardeşim bu kadar da olmaz ki !!

        Nice tren istasyonunda beklerken farkettim ki; sadece güzel ülkemin istasyonlarında değil, dünyanın tüm istasyonlarında aynı hüzün, aynı ayrılık havası hakimdi. Tren istasyonları şehirlerin, ülkelerin hüzün kapılarıydı.

        Bugün 17.00 itibariyle güzel şehrim İstanbul'a geri döndüm. Şimdi şehr-i İstanbul'a kapılma vakti. Uzaklarda olmak güzel; ama çok çok çoook özlemek kötü...

        En dip not: Rüzgarı önüme katıp gidesim var bilinmeyene !

8 Aralık 2011 Perşembe

(S)okağın Zulası

        O'nunla tanışmamız bir aşkın bahçesinde gerçekleşti. O kadar samimi ve o kadar sevecendi ki; alıp O'nu kendi bahçeme dikmeye kıyamadım. Ben O'nu olduğu yerde, o aşkın bahçesinde sevmeye alıştım.

        İlk karşılaşmamızda benden hiç haz etmediğini düşünmüştüm. Hatta orada bulunmamdan rahatsız olduğunu ama kibarlık nedeniyle bunu dile getirmediğini sanmıştım. Oysa ben O'nu ilk görüşte sevmiştim. Zamanla anladım ki O da beni sevmiş, o ilk izlenimlerimin hepsi yanlışmış.

        Öyle bir insan düşünün ki; sabah müzik sesi ya da patırtı - gürültüyle uyanmak istemeyen, uyandığı zaman bir dal sigarası yarım paket kahvesi evde hazır bulunması gereken, miskinliği seven, bir o kadar da enerji aşılayan, en büyük en çözülmez sorunlara fikir anası olan, her tenden her sesten insanın derdini dinleyen, tiyatro vazgeçilmez yaşam kaynağı olan, iki zıt kutubu bir arada tutmasını bilen ve bunu zor olsa da her koşulda başarabilen, gerekirse en yakınını bile karşısına alan, elinden kalemi, dilinden esprileri, kalbinden sevdikleri düşmeyen, gözü kara, ruhu temiz bir insan O.

        İki kadeh şarabı doldurup dinlenesi müzik eşliğinde O'nunla sohbet etmek; zamanı ipe dizip geceyi uykuya yatırmak kadar güzeldir. Sabahın nasıl geldiğini anlamaz insan; yeterki O da olsun muhabbetin içinde.

        Kalbi katı görünür, duygularını dile getirmez sıkça ama ruhu pamuk gibidir; görmesini bilen, kalbine ulaşabilen için. Sokağın Zulası'dır O; en çıkmaz sanılan, en karanlık sokağın aydınlık köşesidir. İnsan huzur bulur O'nun yanında. Bazen iki satır şiir, bazen çakır keyif sohbet, bazen de sessiz kelimeler eşlik eder O'na.  

        O şimdi yepyeni bir bloga başladı! Elinden bırakmadığı kalemiyle karaladığı cümleleri şimdi klavyenin tuşlarından bizler için dökülüyor. Eğer bir bloggersanız, bu blogu takip etmeyerek çok büyük bir hata yapmış olursunuz. İşte benim "Sokağımın Zulası", nam-ı diğer "Kızıl Meczup" ve blogspot adresi : http://vetanrikanseriyaratti.blogspot.com/ hepinize keyifli okumalar !

7 Aralık 2011 Çarşamba

(R)est of My Life



        Uçak 20 dakika gecikmeli olarak pistin başına geldiğinde, kalbimin atış hızı beni inanılmaz rahatsız ediyordu. Küçücük pencereden dışarı baktığımda yeni doğan günün ilk ışıklarını görebiliyordum. Dünya dönüyor, hayat devam ediyordu; ama sanki ben sıkışıp kalmıştım şu minicik beyaz kuşun içinde! Pilot hiç aşina olmadığım bir dilde anonsunu yaptığında artık zamanı geldiğini anlamıştım. Hemen ardından motorlar çalışmaya başladı, ağır hantal demir yığını yayından fırlayan ok misali hızlandı hızlandı hızlandı ... İşte o an farkettim; ben uçaktan korkuyordum! Hem de hiçbir şeyden korkmadığım kadar. Atatürk Havalimanı penceremin önünden bir film şeridi misali geçip gidiyordu. Aklımda dolaşan binbir kötü düşünceyle gözlerimi kapattım. Bedenim koltuğa yapışmış, ellerim sıkı sıkı kemerimi turuyordu. Derken tüm vücudumda bir hafiflik hissettim; anında gözlerimi açtım. Bir zamanlar sevmediğim şehir İstanbul ayaklarımın altındaydı, bense kuş olsam dahi yükselemeyeceğim yüksekliklere doğru çıkıyordum.

        İlk binişim olmamasına rağmen ben uçaktan korkuyordum. Kim ne derse desin ya da kim ne düşünürse düşünsün ruhu binlerce feet yükseklikte uçurmak bana göre değildi. Koskoca dünyada minicik olduğumu hissetmek ürkütücüydü. Şimdi geriye kaldı iki uçak yolculuğu daha; biri cuma günü Cannes'dan Paris'e, diğeri pazar günü Paris'ten İstanbul'a !

        Daha şimdiden herşeyi çok özledim !

P.S-1: Fransız şarabı isteyen el kaldırsın :)
P.S-2: Olmm burda şaraplar votkalar viskiler çok ucuz laan :) ortalama 5-15 Euro'ya satılıyooo (12-36 TL)

4 Aralık 2011 Pazar

(P)aris

       
        Bu gece sabaha karşı Paris'e gidiyorum. Çünkü Fransa'da düzenlenen ILTM 2011 turizm fuarına bu sene beni götürüyor patron. Bir haftalık Fransa ziyareti boyunca çok yorulacağımın, zaman zaman gezebileceğimin, bol bol şarap içebileceğimin farkındayım. Mutlu gibiyim; çünkü yepyeni bir ülkeyi baştan keşfetme şansım olacak sokak sokak, cadde cadde ama aynı zamanda içim içimi kemiriyor.

        Hani derler ya 6. his ya da bir nevi "aptala malum olma" durumları diye, işte aynı o duygular içerisindeyim. Bir yanım gidip görmem ve gezmem gerektiğini söylüyor diğer yanım asla o uçağa binmememi. O kadar enteresan bir duygu ki bu; ne mutlu olabiliyorum ne de üzülebiliyorum. O yüzden de içim içimi kemiriyor işte.

        Saat 04.25'de uçak havalandığı an; herşey için çok geç kalacağımı hissediyorum. Sevdiklerime, özlediklerime, hayatıma, yalnızlığıma, herşeye uzak! Ve içimdeki o pis ses; gitmemem gerektiğine dair baskı yapmaya devam ediyor.

        Kimbilir belki içimdeki sesi dinlemeliyim. Belki de dinlemediğim için bu "son" yazım olabilir. Karamsar görünebilirim; ama değilim. Tüm suç şu iç sesimde! Gitmek-kalmak arasında debelenip durmamda.

        Olur da bu son yazım olursa; benim için henüz tam zamanı olmadığını bilin yeter ...

        Kendinize iyi davranın,

        Hoşça'kalın ...

1 Aralık 2011 Perşembe

(Ö)zel



Mayın tarlasında dolaşıp durmuşum aşk sanıp da
Herkes arkamdan bağırmış kimseyi duymamışım.
Savaş filmlerinde olur ya yaralı yaralı devam etmişim
Sonuna kadar aşk ya yanımdasın sanmışım !!

Mayın tarlasında yürüyüp durmuşum aşk sanıp da
Tel örgülerde durmamış bir delikten geçmişim.
Herşey bana dur demiş kulağım darbe almış duymamışım
Sonuna kadar aşk ya sadece inanmışım !!

Koşmuşum
Düşmüşüm
Kalkmışım
Sevişmek sevmekten gelir
İnanmışım
Elimden tuttuğunda öyle bir güvenmişim ki
Bize birşey olmaz sanmışım
Hep sanmışım !!

Mayın tarlasında bir adam sevmişim aşk sanıp da
Soyunup korkusuzca çırılçıplak kalmışım
Aşk filmlerinde olur ya işte öyle sevmişim sonunda
Bedenim sağlam bulunmuş; yüreğim paramparça
!!


01 Aralık Anısına ...

San'a değer de geçer
Ben'i deler de geçer
Seyreden güler de geç'er