31 Ekim 2012 Çarşamba

Rüzgar

 
 
 
 
Bazı yalanlar güzel
Bazı gerçekler acıymış,
Bazı ölümler uzun
Bütün hayatlar kısaymış.
 
Teoman
 
 
 
Soğuk duvarların sarıp sarmaladığı odada, yatağın kenarında oturuyorsun. Odanın içi alacakaranlık. Sadece uzak bir sokak lambasının soluk ışığı vuruyor duvara. Karanlık geziniyor kanında. İç geçiriyorsun yavaş yavaş, tıpkı seni terkedip yerini kışa bırakan sonbahar gibi. Tıpkı yatağın diğer ucunda yatan çırılçıplak beden gibi. Kesik kesik düşünce bulutları dolaşıyor kafanda. Duvarlar üzerine üzerine geliyor. Hayır istediğin beden bu yatakta yatan beden değil. Çıkıyorsun hemen odadan. Koridor karanlık. Gözlerin yavaş yavaş alışıyor karanlığa. Soluksuz kaldığını hissediyorsun. El yordamıyla yolunu bulmaya çalışıyorsun. Koridordan çıkıp salona geldiğinde balkonun kapısını farkediyorsun. Bir hışımla kapıyı açıp kendini bahçeye bırakıyorsun. Dışarı çıkar çıkmaz bedenine çarpıyor serin hava. Ceketine biraz daha sarılıyorsun, ayakların çıplak! Hızlı birkaç adımdan sonra evi gerinde bırakıyorsun ve duruyorsun. Rüzgar geziniyor bedeninde. Alışık olmadığın kuzeyli bir rüzgar esiyor bu gece. Kış iyice kendini hissettiriyor. Zifiri karanlık ve sessiz bir bahçede tek başına kalıyorsun. Sana sadece rüzgar eşlik ediyor. Arkanı dönüp eve bakıyorsun. Hayır oraya dönmeyi hiç istemiyorsun. Gözlerinden iki damla yaş süzülüyor, ağlıyorsun ama umursamıyorsun. Kalbin bedeninden aşağı doğru süzülürken tüm bedenin karıncalanmaya başlıyor. Bir anda avazın çıktığı kadar bağırmaya başlıyorsun. Nefesinin, ciğerinin yettiği kadar, çığlık çığlığa bağırıyorsun. Sana destek vermek istercesine rüzgar sertleşiyor, daha kuvvetli esmeye başlıyor. Kulaklarının uğultusuna, ağaçların hışırtısına aldırmıyorsun. Rüzgar alıp götürüyor içinden dökülen sonsuz çığlığı, denize ulaşıyor sesin. Dört tarafın denizle çevrili çaresiz birisin şimdi. Sözlerinden vazgeçeli çok oldu. Şimdi sadece sesten ibaretsin. Ayaklarının altındaki toprağa karışıyor gözünden damlayan bir damla yaş. Kimse görmüyor, sadece sen biliyorsun; geç'mişin için toprağa gömdüğün gözyaşını.
 
Gözlerin daha sık dalıyor uzaklara, daha sık özler oldun kaybettiklerini. Ne geçmişin bir tadı kaldı ne de gelecekten umudun.
 
Derken evin kapısında O'nu görüyorsun. Çırılçıplak yataktan çıkmış seni bekliyor avluda. Hiçbir şey olmamış gibi gözyaşlarını silip yanına gidiyorsun. Yüzüne bakıyor tek kelime etmeden. Yanağını alıyor avucunun içine. Bir gülümseme beliriyor dudaklarında, istemsiz ve yapmacık. Elini tutuyor sıkı sıkı, alıp seni odaya götürüyor zifiri karanlıkta. Yatağa, O'nun yanına uzandığında kafanı göğsüne dayayıp kapıyorsun gözlerini. Dudağının kenarına kondurulan öpücükte; yanında yatanı değil, geçmişte tek ettiğini hayal ediyorsun, bir de evde aç bıraktığın kedini.
 
Bozcaada - Ekim 2012
 
 
 




24 Ekim 2012 Çarşamba

Unusual

 
 
 
Bazı kelimelerin tek başlarına bir anlamı yoktur, ama yanyana geldiklerinde yıkıcı sonuçlar doğurabilirler.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 
 

Hayatla seviştim






Herşey insanlar için,
Umut doğurmak için
hayatla seviştim..
 
Şebnem Ferah
 



Gözükara yankesicilerin kol gezdiği ıssız vadilerden,
terk edilmiş şehirlerin yüksek surlarından geldim.
Bir o kadar düştüm, bir o kadar yaralandım ama yılmadım, geldim.
Aç kaldım, susuz kaldım, sana inandım geldim.
Düşe kalka her yerim yara bere içinde kaldı, geçer dedim.
Terk ettim, terk edildim ama sana güvendim geldim.
 
Şimdi beni tekrar aşk'a inandırabilir misin?

18 Ekim 2012 Perşembe

Bırak artık!




Gidip dinlemeliyim,
Artık içki içmeliyim,
Özlüyorum birini o hiç görmediğim,
Hiç...
Hiç..
Hiç.

Ceyl'an Ertem



Bırak artık boğazımda bir yumru olmayı! Buluşalım seninle en derin uykularda, çıkmaz sokakların dili olalım, kaybedelim kendimizi şişelerin dibinde, dolap içinde saklanıp sabahlara kadar sevişelim, günlere inat akşama kadar film izleyelim, hayatın en belirgin tekdüzeliğini taşıyan tren raylarından yürüyelim, trenlere inat biz kendi yolumuzu çizelim. Hiç bilmediğimiz yerlere giden otobüslerde iki kişilik biletlerimiz olsun, benimki "can kenarı". Birbirimize zaman da tanıyalım. Pişman olmayalım gözlerimizi kaparken bu dünyaya. Severek ölelim, ama sevişirken de tüm ihanetleri en derine gömelim.
 
Karanlık!
Git devinme kanımda!
 
 
 
 

12 Ekim 2012 Cuma

Nobody said it was easy!

 
 
 
 
Durmadan başa sarmak çok can sıkıcı..
 
Biriyle tanışıyorsun. Konuşmaya başlıyorsun. Onu tanıdıkça hoşlanıyor, bir an önce görüşmek için can atıyorsun. Sonra bir gün görüşüyorsun ve sana göre olmadığını anlıyorsun.
 
Sonra biriyle daha tanışıyorsun. Konuşmaya başlıyorsun. Onu tanıdıkça hoşlanıyor, bir an önce görüşmek için can atıyorsun. Sonra bir gün görüşüyorsun ve senden hoşlanmıyor.
 
Sonra başka biriyle daha tanışıyorsun. Konuşuyor, hoşlanmıyor ve görüşmek istemiyorsun.
 
Ve sonra bir başkası. O konuşurken senden hoşlanmıyor ve muhabbet başlamadan bitiyor.
 
Ve biri daha. Sadece yatmak için buluşuyor ve bir daha aramıyorsun.
 
Tekrar azdığında birini daha arıyorsun, buluşuyor, yatıyor, birkaç gün sonra bir daha yatıyor, bir ay sonra bir daha yatıyorsun!
 
Yolda, otobüste, trende birini görüyorsun, başlıyorsun kesmeye. Onun da sana baktığını farkediyorsun. Acaba gay mi diye aklından geçiriyorsun. Sonra o herhangi bir durakta inip gidiyor.
 
Sonra başka biriyle daha tanışıyorsun. Konuşuyor, görüşüyor ve hoşlanıyorsun. Başka bir gün görüşmek için tarihleşiyorsun. Tarih yaklaşana kadar geceli gündüzlü mesajlaşıyor ya da telefonda konuşuyorsun. Sonra bir anda ortadan kayboluyor.
 
Başka biriyle tanışıyorsun. Seviyorsunuz birbirimizi. Fırsat buldukça görüşüyor, sabaha kadar sevişiyorsun. Bir gün sana artık aynı sevgiyle yaklaşmadığını ve seni aldattığını farkediyorsun. Terk ediyorsun.
 
Sonra bir başkası..
 
Ve başkası..
 
 Başkası..
 
Kısır döngü sürüp gidiyor. Kimse beş para etmezken, kendi kendini yargılıyorsun. Gay olmak zor iş arkadaş! Dar bir delik ve büyük bir alet piyasasının değer kaybeden sadakatinde yitip gidiyorsun.
 
Yanına yine kar kalan; yalnızlığın oluyor..
 
 



1 Ekim 2012 Pazartesi

Mahalle


Kalbimin topraklarına mezarlar kazdım
Her birinin üstüne gökdelenler koydum
Aklımın yapraklarını birbir kopardım
Binaların üst katlarına süslü teraslar yaptım

Şebnem Ferah
 


Çok değil bundan birkaç ay önce, kendi masal dünyamın yarattığı hortlaklarla boğuşmayı daha yeni bitirmişken, hayatımda biri vardı. Ömür biçilmez ilişkilerin, çokluk içinde bokluk arayanların, çıkmaz sokakları kendine mesken edinmiş terkedilenlerin dolu olduğu bir zamanda, hayatımda biri vardı. Baharın en saf halinde, suçun sadece yatakta işlendiği dönemlerde, gecenin gündüzle seviştiği saatlerde, hayatımda biri vardı. Terk edilmiş şehrin çocukları daha sokaklara inmeden, gökyüzündeki o büyük yıldız henüz kayıp gitmeden, yalnızlığın tek başına yaşandığında daha anlamlı olduğu zamanlarda, hayatımda biri vardı.
 
Gözleri belki yeşil ya da hiç olmadığı kadar maviydi. Elleri oyuncak bebekler gibi küçücük, ayakları tam tersine bir o kadar kocamandı. Yüzünde seyrek çıkan sakallarından aşağıya inince boynundaki çukura yatırabilirdi. Bir ömür huzur içinde uymak belki de sadece o omuzda mümkündü. Göğsünün tam ortasına birikmiş bir tutam kıldan ziyade süt beyazıydı derisi. Su damlacıklarının kayıp gidişi en güzel o göğüste izlenebilirdi. Bedenine göre küçük kalmış kalçaları ve dümdüz uzanan bacakları onu ancak bu kadar tamamlayabilirdi. Benim tanrım onu seçerek yaratmıştı. Herkesin göremediği güzelliği benim görmem için.

Sonra.. sonra ben herşeyden vazgeçtim. Bedenimin bana oyun oynadığı, içimdeki hücrelerimin kötü huylar edindiği zamanlardı. Ne yazmak geldi içimden ne de konuşmak. Sustum sadece herşeyden vazgeçerken. İçimdeki kötü huyları temizlerken, kendimi tanıyamaz oldum. Yeniden yaratılmak yoktu benim kitabımda, sadece yok olmak üzerine kuruluydu. Ben gitgide yokoldum.
 
Işığın en zayıf anında birdenbire güneş doğdu. Gölgeme bile küsmüşken, eski fotoğraflarım gardım oldu. Ve ben yeniden doğdum. Tüm kayıplarıma rağmen, ayakta kalmak uğruna fena edebileceğim herşeyimi verip, tekrar yaşamaya başladım.
 
Bugün hastalığımın tedavisi noktalandı. Bir süre beni yazmaktan bile alıkoyan bu hastalığa bugün resmi olarak veda ettim. Şimdi yeniden başlamanın tam zamanı!