4 Temmuz 2011 Pazartesi

(Y)apboz

     Edirne'ye ikinci ziyaretim Söz'ün en yakın arkadaşı, benim de çok sevdiğim birini görme, hasret giderme ve beraber yemek yeme amaçlıydı. Aradan iki ay geçmişti ve ben bir daha asla dönmeyeceğim şehir Edirne'ye gidiyordum. Bu konuda yoğun kaygılar taşıyordum. Tekrar Söz'le karşılaşsam bana birşey ifade etmeyeceğini düşünüyordum ama herşey düşündüğüm gibi gelişmediğini bir kez daha gördüm.
        01 Şubat 2011 akşamı Edirne'ye geldiğimde Sokağın Zulası'yla çarşıda buluştuk. Uzun zamandır birbirimizi görmemiştik, sadece MSN'de konuşabilmiştik ve bugün hasret giderebilecektik. Yemeklerimizi söyleyip içkilerimizi yudumlamaya başladığımızda sohbet de açılmıştı. Geçen iki aylık süre zarfında olanlardan bahsettik, birbirimizi ne kadar özlediğimizden bahsettik. Yemek sonrasında bira içmek için başka bir mekana geçtik. Konunun dönüp dolaşıp Söz'e geleceğinden emindim ve gittiğimiz ikinci mekanda da tam düşündüğüm gibi gelişti herşey. Söz'ün Edirne'de olduğunu düşünmüyordum, çünkü sömestr tatiliydi ve ailesini yanına gitmiş olabileceği ihtimali gelmişti aklıma. Bu durum biraz daha rahatlamama neden olsa da, Sokağın Zulası'yla devam eden muhabbetimizde O'nun da Edirne'de olduğunu anlamıştım.
        Eve geçtiğimizde cam kenarındaki minderlere kurulup yanımda getirdiğim şarabı içmeye koyulmuştuk. Kafam çakır keyifti, yanımda çok özlediğim biri vardı ve tüm hatıralara rağmen çok mutluydum. Derken Sokağın Zulası, Söz'ün gelip gelmemesinde bir sorun olup olmadığını sordu. Benim açımdan bir sorun olmadığını söyledim, çünkü O'na karşı ne iyi ne de kötü bir duygu beslemiyordum. 
        Söz içeri girdiğinde uzaktan bir selamlaşma yaşadık. Yanımıza gelip otururken iki farklı Söz görüyordum ve artık içmemem gerektiğini anlamıştım. Muhabbetin bundan sonrakı kısmı benim ve O'nun sustuğu, Sokağın Zulası'nın muhabbet açmaya çalıştığı bir evreydi.
        Bir ara salondaki minderlerde sadece ikimiz kalmıştık. O zamanki sarhoş kafam yüzünden hala hatırlayamadığım bir şekilde muhabbet etmeye başlamıştık. Karşımda biri vardı, ama Söz değildi, bundan sonraki dönemde O benim için Ses'ti.
        Sabaha karşı uykuya yenik düşmeme ramak kala beraber koltuğa uzandık. Yüzlerimiz birbirimize dönüktü, gözlerimiz yarı açık. Öpüşmeler vardı ama dudak mahrem yeriydi. Aylar önce terkedilmiş dudaklar, salonda Ses'sizdi. Ses'le ilk öpüşmem o gece gerçekleşti.
       
----- İKİ AY SONRA:
        Edirne'ye haftasonu için gitmiştim. Sadece iki gün kalıp İstanbul'a geri dönecektim. Ses'le ilişkimiz Söz'den farksızlaşmaya başlamıştı. Birşeyler tekdüzeleşmişti ve kurtarmak imkansızdı. Çırpınmaya bir son verme kararımı, iki günlük Edirne ziyaretim sırasında benimle zaman geçirmek yerine ertelemeyip gittiği arkadaş yemeğinde kaybettim. O akşam son bir kez vedalaşmak istedim, O yanıma gelmek istemedi ve ben kesin ve son dönüşümü yaptım Ses'siz ve Söz'süz.

(A)ltın  (Ş)ehrin  (K)apıları
Çatlamış dudaklarım
Ve yorgun bedenimle
Ulu orta yerde soyunuyorum duygularımdan,
şafak sökerken,
yine aynı şehirde.
Yadırgamıyor beni sokaklar,
Aldırmıyor sabah seksini yapan sevgililer,
Görmüyor kör kütük sarhoşlar,
Hissetmiyor ruhum soğuğu.
Gecenin alacakaranlık rengine
Bir kibrit çakıyorum,
Kükürt burnumu yakıyor.
Birileri geçiyor sokağın diğer ucundan,
Tarıyor kör gözlerim grubu,
Tanıdık bir yüz,
Bilindik bir ses duyulsun diye bekliyorum.
Zifiri sessizlik çöküyor.
Oysa ruhum can çekişiyor.
 İki sokağın birleştiği noktada,
Çöp konteynırlarının hemen yanında,
Tam da o köşede,
Bir araba farı bekleyip duruyor gözlerim.
Renginin bir önemi yok,
Sarı ya da siyah,
Geceyi yırtıp atmasını bekliyorum.
Hep bekliyorum.
Dakikalarca, saatlerce ...
Her gecen saniye
Kalp atışıma karışıyor.
Ritmi bozuluyor tabiatımın.
Bedenim sürüklenirken sokak sokak,
Ruhum takılıyor kaldırım kenarlarına.
Söküp atamıyorum,
Yerden toplayamıyorum
Ellerimin arasından kayıp düşen can kırıklarımı.
“Bu son olsun” diyorum kendi kendime,
Sesim boğazımda düğümleniyor.
Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum,
Genzimi yakıyor sigara dumanı.
Gecenin siyahına bürünen şehir,
Yavaş yavaş kendi rengine dönüyor.
Geçmiş kokan bu şehirden,
Ses'siz ve Söz'süz,
Yitip gidiyorum kendimden.

01.04.2011

1 yorum:

  1. Soğuk kaldırımların kenarına oturup dinledim onları. Tiz sesleri içten bir haykırış gibi yankılanıyordu sokakta. Çocuklar her zaman mutludur. Mutlu olmaya hazırdırlar. İzledim birkaç dakika. Soyut bir resim gibiydiler. Her bakan için bambaşka anlamları olan küçük fırça darbeleri. Ben seni gördüm onlarda. Sevgiyi gördüm, sustum.

    Sevmeye ne kadar isteklisin. Sahiplenmeye, onun için ağlamaya, gülmeye ne kadar meraklısın. Ne kadar farklısın benden. Rakı sofrası müzikleri gibiyim ben, umutsuz ve karamsar. Yıllar geçse de değişmeyen aynı notalardan ibaretim. Bana bile katlanırdın. Sen katlanmaz, severdin işte. Öyle böyle bir sevme de değil. Gözünü açar açmaz beni öper, kaparken beni sayıklardın. Şikayetlerin oldu, dileklerinden farksız.

    Çocukluk aşkın oldu her sevgilin. Evlerin zillerini çalıp kaçtığın en yakın arkadaşın oldular. Bakkaldan sakız çalıp marifet saydınız. Ben ispiyoncu, altına işeyen, mızıkçıydım. Ses etmedin. Sevdin.

    Dünyanın iki farklı ruhuyuz. Öyle kalacak. Hiç değişmeden, inadına öyle kalacak, tıpkı senin bendeki çocukluk özlemin gibi.(sonsuz bir sonun başlangıcı) =)

    YanıtlaSil