4 Şubat 2013 Pazartesi
Ginger
Geçen hafta cuma evde tek başımaydım. Yatağa uzandığımda saat oldukça geçti. Keyfim yerindeydi, çünkü erken kalkma gibi bir sorunum yoktu. Uykuya yenik düşeceğim yere kadar dayanıp Cuma akşamının keyfini çıkartmıştım kendi çapımda. Yatağa uzandığımda kedim Tenes de yanıma gelince uykuya artık hazırdım. Telefonumu elime aldım, facebookta iki tur attıktan sonra malum gay sitelerinden birine girdim. İki mesajım vardı okunmamış. İlk mesajı açtığımda "çok tatlısıııaaan" diye vıcık vıcık bir mesajla karşılaştım. Profiline girip kim olduğunu bile incelemeye gerek duymadan diğer mesaja geçtim. Diğer mesaj hiçbir kelime içermiyordu. Sadece duygunun işaretlere yansıdığı, görür görmez çok samimi bulduğum iki işaretten ibaretti; noktalı virgül ve kapalı parantez.
Mesajı görünce yüzümde bir gülümseme belirdi. Hemen mesajı yollayan kişinin profiline girdim. Sadece üç fotoğrafı vardı profilde. Şuan tam olarak hatırlamasam da o üç fotoğrafa o kadar çok baktım ki. Baktıkça daha da bakasım geldi. Cam kenarında oturmuş, yüzüne loş bir lambanın ışığı vuran fotoğrafını, yüzünün hatlarını, belli ki güldüğünde çıkan gamzelerinin çukurlarını, saçlarını, kaşlarını her yerini inceledim. Sonra yaşına kaydı gözlerim, 27 yazıyordu. Yaşıttık. Hemen ardından yolladığı mesaja geri dönüp hiç düşünmeden, bir an bile duraksamadan cevabımı yazdım: yerim seni ;)
Birbirimizi sadece bu karşılıklı tek mesajlaşmada o kadar samimi ve yakın bulmuştuk ki gece gece bende uyku muyku kalmamıştı. Mesajlaşmalarımız devam ederken bana profilini okuyup okumadığımı sordu. Hemen girip okudum profilini. Aşk arıyordu, sadece üç harften oluşmayan, içi dolu, samimi ve sadık bir aşk. Çok memnun etti bu durum beni. Düşüncelerimizin karşılıklı olmasına sevindik. Bir gün sonra görüşmeyi teklif ettim ona. Süreyi uzatamazdım, uzatmadım da. Tatlı bir şekilde kabul etti teklifimi ve birbirimize iyi bir gece dileyip girdik yatağa.
Yatakta bir türlü uyuyamıyordum. Ya görüşünce herşey biterse, ya o benden hoşlanmazsa, ya ben ondan hoşlanmazsam diye kafamda kırk tilki dolaşırken daldım uykuya.
Sabah elimde olmayan bazı nedenlerden ötürü dün gece planladığımız görüşmeyi bir gün daha, yani Pazar gününe, ertelemek zorunda kaldık. Pazar akşamı evde tek olacaktım ve o benim oturduğum semte gelecekti. Akşama kadar sürecek heyecanlı bir bekleyiş başlamıştı bile.
Bizim evin yakınında bir cafede buluşmak için söleşmiştik. O arabayla gelecekti. Yaklaştığında beni arayacak ben de hemen çıkacaktım evden. Aynen bu söylediğim gibi gelişti herşey. Ben evden çıktım sokağın başına, cafeye, doğru yürüdüm. O da arabayla tam o sırada cafenin önüne geldi. Gecenin karanlığında, araba camından onun yüzünü gördüğümde yüzümde istemsiz bir gülümseme belirdi. Açtım arabanın kapısını hemen onun yanındaki koltuğa oturdum. Öpüştük; sanki çok uzun zamandır görüşememiş ve birbirini özlemiş iki arkadaş edasıyla. Planımıza göre bir cafeye gidip oturacaktık ama malum Pazar günüydü ve tüm cafelerde maç yayını vardı. Bizim evin müsait olduğunu ve isterse bize de gidebileceğimizi teklif ettim. Kabul etti güvenle.
Eve girdiğimizde kahve hazırlamaya başladım, o da mutfağa yanıma geldi. Beyaz çikolata şuruplu nescafelerimizi doldurup onun yanına oturdum ve yaktık karşılıklı bir sigara. İlk izlenim son derece önemliydi. Şimdi o izlenimleri değerlendirme zamanımız gelmişti. İlk söze o başladı. Kafasında hayalini kurduğu, canlandırdığı, uzun zamandır aradığı ve görünce de emin olduğu kişinin ben olduğumu söyledi. Zaman zaman yüzüme bakarak zaman zaman elindeki bardağa ya da sigaraya gözlerini dikerek konuştu benimle. Gözlerimiz her karşılaştığında içimiz gülüyordu. İstemsiz ve kasmadan rahat bırakmaya çalışıyordum kendimi. Ama yapamıyordum. Normal seyrinde atan kalbim onunla göz göze geldiğimizde hızlanıyordu. Heyecan basıyordu damarlarıma. Kendime ve hissettiklerime şaşırıyordum ama bir anlam veremiyordum.
Sonra ben ondaki ilk izlenimlerimi anlatmaya başladım. Anlattıkça anlattık. Kelimelerim kalbimden gelip düşüncelerime karışıyordu. Hiç takılmadan, duraksamadan, içimden gelen kelimeler dökülüyordu. Uzun zamandır blog yazarken bile kullanamadığım kelimelerim şimdi kalbimi doldurup taşırıyordu.
Salona geçtiğimizde omzunu başıma koydu. Yüzü dudaklarıma değiyordu. Bir elim onun sırtını sarmışken diğer elim ellerindeydi. Kafasını yavaşça kaldırdı, dudaklarımız karşılaştı o an. Hafif bir gülümseme eşliğinde birleşti dudaklar. O an bedenim yerinden fırladı. Kalbim kuş olup uçmak istercesine hızlanmış, ruhum dudaklarımdan onun dudaklarına akıyordu. Uzun yıllar sonra ilk defa birini öptüğümde içim eriyordu.
Saniyeler içinde o kadar sık ve ardarda öpüşmeye başladık ki; öpmeye hiçbir zaman doyamayacağımı hissettim. Saat ilerliyordu, gitme zamanı yaklaşıyordu, oysa benim onu göndermeye hiç niyetim yoktu. Daha da sıkı sarıldım belki o zaman gidemez diye. Ama gitme vakti geldiğinde kalktı, üstünü giydi, hazırlandı. Kapıdan çıkmadan önce dudaklarımız tekrar buluştu, doyamıyorduk ikimiz de birbirimizi öpmelere. En kısa zamanda tekrar görüşmek için sözleştikten sonra çıktı evden. O eve gidip bana geldiğini haber verene kadar yatağa uzanmış, sadece gülümsüyordum. Hayatımda üçüncü kez hisettiğim en yoğun ve en gerçek aşktı bu. Düpedüz aşktı.
Devam edecek ....
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Oyş ne güzel bi yazı olmus, okurken bende de bi gulumseme oldu.
YanıtlaSilvay be çok güzel bir yazı olmuş gerçekten =) okurken benim yüzümde bir tebessüm oluştu resmen ...
YanıtlaSil