23 Ağustos 2011 Salı

(B)ozcaada

    
        Onunla ilk tanışmamız bundan 10 yıl önce, 2001 yılının Haziran ayında, bir dergi sayfasında gerçekleşti. Masmavi engin Ege Denizi üzerinde; kurumuş sapsarı otları, kel tepeleri ve bomboş tarlalarıyla tüm ilgimi bir anda kendi üzerine çekmeyi başarmıştı. İsmi, fotoğrafta gördüğüm görüntüyle o kadar uyumluydu ki, kim Ona bu adı vermişse çok doğru bir karar vermiş diye düşündüm.
        O yaz annemleri kandırıp Ada'ya ilk ziyaretimi gerçekleştirdim. Daha iskeleden iner inmez gördüğüm manzara içimde değişik duygular uyandırmıştı; İki katlı eski Rum evleri, maviye boyalı panjurları, birbir çeşit renkte çiçekleri, sulu sulu çavuş üzümleri ve tabiki şarabı... Aşık olmamak elde değildi. İşte Bozcaada'ya olan ilk aşkım o zaman gerçekleşti.
        Ada'da kaldığımız üç gün boyunca keşfetmedik koy bırakmamıştık. Favoriler arasında Ayazma, Habbele ve Akvaryum koyu ilk sırayı çekiyordu. Ege Denizi ortasında sapsarı kumsalları ve berrak soğuk suyunu görünce bir kez daha anlamıştım; burası benim vazgeçilmezim olacaktı.
        Ayazma Ada'nın en ünlü plajıydı. Adadaki tek minibüs hattıyla gidilebilen plaj, hergün kalabalıktı. Denizi buzz gibi, kumu incecikti. Hele bir de deniz gözlüğünüz varsa, Ayazma'da dalıp kumun üzerindeki minareleri ve çeşit çeşit balıkları izlemek oldukça keyifliydi.
        Bozcaada'ya ilk ziyaretimden sonra her yaz birkaç kere gittiğim ve herşeyden kopup kafamı dinlediğim bir mekan haline gelmişti. Hiçbir zaman sevgiliyle gitmek nasip olmamıştı ama en uzun süren ilişkimin bitiminde Ada'ya gelip onu tamamen unutabilmiştim. Benim için tamamen yenilenme noktasıydı. Derdi, tasayı bir kenara bırakıp ruhu ipe asıp dinlendirdiğim bir çıkış noktası...
        Bozcaada'dan bahsedip de rüzgardan bahsetmemek imkansız. Ada rüzgarla o kadar özdeşleşmişki, resmen rüzgarın Adası oluvermiş. Sabah uyandığınızda esen rüzgarın yönüne göre Ada'nın hangi tarafından denize girmeniz gerektiğine karar verebiliyosunuz. Çünkü rüzgar nereden eserse essin, Ada'da muhakkak rüzgarsız bir koy bulunuyor. En sıcak yaz gecelerinde bile Çanakkale Boğazı'ndan Ada'ya ulaşan rüzgar, içinizi titretmeye yetiyor.
        Rüzgardan bahsedip de rüzgar güllerinden bahsetmemek de imkansız. Ada'da 17 adet rüzgar gülü bulunmakta. Çanakkale plakasına itafen 17! Sadece bir tanesinin ürettiği enerji Ada'nın elektriğini karşılamaya yeterken, geri kalan 16 tanesi Çanakkale'yi aydınlatmaya yetiyor. Türkiye'nin ilk rüzgar güllerine sahip. Hepsinin bir ismi var ve hepsi bir kadın ismi; Ayşe, Hatice, Yeşim bunlardan birkaçı.
        Mitolojideki adı: Tenedos. Tenes'in Adası anlamına geliyor. Babası tarafından sandığa kapatılıp denize atılan Tenes, akıntıyla beraber kendini Ada'nın sahilinde buluyor ve burada kendi krallığını kurup Tenedos adını veriyor.
        Mitolojik açıdan başka bir önemi daha bulunmakta Bozcaada'nın. Truva'ya saldıran gemiler Truva şehrinin tam karşısında bulunan Bozcaada'nın arkasına saklanıyor. Gecenin bir yarısı Truva halkı tahta atı şehirlerine soktuktan sonra, tüm gemiler Bozcaada'nın arkasından çıkıp Truva'ya saldırıyor ve koca şehri tarihin tozlu raflarına gömüyor.
        Geçen haftasonu yine Bozcaada'daydım. Bol bol şarap içtim, denize girdim, güneşlendim. Tek eksik yanımda bir sevgili olmamasıydı. Birgün eğer Ada'ya sevgilimle gidebilirsen, O'na küçük bir çocuğun hissettiği şevk ve hevesle tüm Ada'yı anlatacağım. Benim aşık olduğum gibi O'nun da Ada'ya aşık olmasını sağlayacağım. Kimbilir böylece en büyük hayalimi, Ada'ya yerleşme, O'nunla gerçekleştirebilirim. Eski iki katlı bir Rum evine yerleşip Onunla beraber yaşayabilirim. Alt katında işlettiğimiz cafemiz, üst katında evimiz mutlu mesut yaşayıp gidebiliriz.
        Evet hayal kurmayı seviyorum. Hayallerimde Bozcaada hep var. Ne ben O'nsuz yapabilirim, ne de o bensiz.
        Dünya üzerinde yaşayan herkesin bir adası vardır derler; benimki kesinlikle Bozcaada!

3 yorum: